Osmanlı'da idam
cezalarını sarayda infaz etme geleneği ,XV. yüzyıldan 1826 tarihine
kadar devam etmiştir. Siyaseten öldürülmeleri gereken kişiler veya
Dîvân-ı Hümâyun'da yargılanıp da, idama mahkûm olanların infazı, Topkapı
Sarayı'nın birinci kapısı Bâb-ı Hümâyunla ikinci kapısı Bâbusselâm
arasında bulunan "Cellât Çeşmesi/Siyaset Çeşmesi" önünde yapılırdı.
Mahkûm Cellât Çeşmesi'nin önüne getirilir ve çeşmenin önündeki taşın
üzerine başı konularak bostancıbaşının nezaretinde, cellâtbaşının kılıç
darbesiyle idam edilirdi. İnfaz gerçekleştikten sonra cellâtlar, kanlı
palalarını veya satırlarını bu çeşmede yıkadıkları için çeşmeye Cellât
Çeşmesi denmişti. Bir rivayete göre siyâsî mahkûmların infazının burada
olması, bir başka rivayete göre de, siyaset ve idam yetkisinin tek bir
kişinin yani padişahın elinde toplanması sebebiyle bu çeşmeye
Siyâset Çeşmesi de denilmektedir. Bir dönem cellâtlara da "meydân-ı siyâset ustası" denilmiştir. Cellât Çeşmesi,
Alman İmparatoru II. Wilhelm'in
İstanbul'u 1892 yılında
ziyareti esnasında saray ve avlu düzenlemesi sebebiyle Sultan II.
Abdülhamid'in emriyle sökülerek Bâb-ı Hümâyun'un içine taşınmış; yerine
başka bir yerden getirilen Hamidiye Çeşmesi monte edilmiştir.
Kaynak:Dr.Küçük,Mustafa.DİVÂN-I HÜMÂYÛN ŞİKÂYET DEFTERLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ,BOA