Başbakanlık Osmanlı Arşivinden bir belge Kimsesiz kız çocuklarının
eğitim ve öğretimi için İstanbul Şehzadebaşı'nda bulunan Halet Paşa
Konağı'nın elverişli olduğu anlaşıldığından satın alınarak okul haline
dönüştürülmesine dair Sultan II. Abdülhamid'in emri.
17 Ağustos 2019 Cumartesi
Sultan Abdülhamid'i Sömürme Çabaları
Bu ülkenin makus talihlerinden biri tarihî şahsiyetlerin sömürülmesidir.
Sultan da buna uğramışlardandır.
İşte bunun örneklerinden biri.
Sultan da buna uğramışlardandır.
İşte bunun örneklerinden biri.
Sultan
II. Abdülhamid’e atfedilen Hâtırat’ın Utarit’deki tefrikası ve kitap
halinde basılmış nüshası Süleyman Nazif’in kaleminden çıkmıştır. Fevrî
ve asabî tabiatlı Süleyman Nazif daha önce ve sonra da bu hususiyetinin
delili sayılabilecek metinler kaleme almıştır.Süleyman Nazif’in âni bir
öfke ve aşırı asabiyet neticesinde yazdığı başka metinler de
bulunmaktadır. Kürt Şerif Paşa (1865-1951) için yazdığı Boş
Herif (Bursa 1910, 10 s., Emrî Matbaası), İskilipli Âtıf Hoca merhumun Frenk Mukallitliği ve Şapka (İstanbul 1340, 32 s.) isimli risalesine yazdığı İmana Tasallut (İstanbul 1342, 32 s.) isimli reddiyesi bu kâbildendir. Bu risâle Âtıf Hoca’nın idamına vesile olmuştur: Tahiru’l-Mevlevî (Olgun), Matbuat Alemindeki Hayatım ve İstiklal Mahkemeleri, İstanbul 1991, s.255-258. Bu bilgiyi üstâdım İsmail Kara’ya borçluyum.
Herif (Bursa 1910, 10 s., Emrî Matbaası), İskilipli Âtıf Hoca merhumun Frenk Mukallitliği ve Şapka (İstanbul 1340, 32 s.) isimli risalesine yazdığı İmana Tasallut (İstanbul 1342, 32 s.) isimli reddiyesi bu kâbildendir. Bu risâle Âtıf Hoca’nın idamına vesile olmuştur: Tahiru’l-Mevlevî (Olgun), Matbuat Alemindeki Hayatım ve İstiklal Mahkemeleri, İstanbul 1991, s.255-258. Bu bilgiyi üstâdım İsmail Kara’ya borçluyum.
Prof. Dr. Ali Birinci
Dış Borçlar Ne Oldu
Abdülhamid , önceki batı etkisindeki sultanların yaptığı dış borcu pimi çekilmiş bir el bombası gibi elinde buldu.
Osmanlı Ekonomisinin Dış Borç Batağına Batışı
Osmanlı Ekonomisinin Dış Borç Batağına Batışı
Osmanlı Devleti, 1854
yılında başlayan borçlanma batağı sürecine 1875 yılına kadar
dayanabildi. Öyle ki 1874-75 yılı bütçe geliri 25.104.928 lira iken, 5
yıla ait dış borç ödeme taksiti 13.200.000 liraya ulaşmıştı. 1854-1875
yılları arasında Batılı devletlere 220 milyon sterlin borçlanılmıştı ama
ele geçen para yalnızca 116 milyon sterlindi! Bu dış borç taksitinden
başka iç borç taksitleri de bütçe üzerinde ayrı bir yük oluşturuyordu.
Nihayet iç ve dış borç taksitlerini devlet bütçesi ödeyemez hale gelince
dönemin Sadrazamı Mahmut Nedim Paşa bir tebliğ yayınladı. Bu tebliğde,
hükümetin bütçe açığından dolayı borç ödemelerinde bir değişiklik
yapıldığı belirtiliyordu. Faiz ve yıllık ödeme taksitlerinin yarısını
para, kalan yarısının da yeni basılıp dağıtılacak %5 faizli hisse
senetleriyle ödenmesi öngörülüyordu.
Osmanlı Hükümeti’nin
ödemelere ara verme kararı, tek yanlı alınmış bir karardı. Alacaklılara
kararın alınması aşamasında herhangi bir şey sorulmamıştı. Bu kararın
alınmasıyla şok olan Avrupalı tahvil sahipleri, Osmanlı Hükümeti
üzerinde çeşitli siyasi baskılar kurarak alacaklarını tahsil etme
yollarını aramaya koyuldular. Sonunda 30 Ekim 1875 günü hükümet
borçlarını ödemek için bir kararname yayınladı. Kararname Ramazan ayında
yayınlandığı için bu kararnameye Ramazan Kararnamesi denilmektedir. Bu kararname, alacaklıları rahatlatan bir ödeme sistemi ve miktarı belirtmekteydi.
1877-78 Osmanlı-Rus
Savaşı mağlubiyeti ile Balkanlar’daki topraklarının büyük bir kısmını
kaybeden Osmanlı Devleti, kaybettiği topraklara yönelik bir kısım
borçlarından da muaf tutulmuştu. Berlin Kongresi’nde Osmanlı borçlarının
bir kısmı Bulgaristan’a, Karadağ’a, Sıbıstan’a ve Yunanistan’a
paylaştırıldı. Ayrıca savaş sonu Osmanlı Devleti, Rusya’ya 35 milyon
Lira savaş tazminatı olarak borçlanıp, miktarın tamamı faizlendirilerek
yılda 350.000 lira taksitle 100 yılda ödenmesi ön görülmüştü.
13 Temmuz 1878 günü
Berlin Antlaşması gereği Osmanlı Devleti’nin borçlarını ödemesi için
uluslararası mali bir komitenin kurulması tavsiye edilmişti. Bu tavsiye
kararı gerek Osmanlı Hükümeti gerekse Galata Bankerleri tarafından sert
tepkiyle karşılandı. Zira bu tavsiye kararı, Osmanlı Devleti açısından
iç işlerine karışmak, Galata Bankerleri tarafından ise kendi
alacaklarının böyle bir yöntemle tahsilini istememeleriydi. Bunun
üzerine hükümet ile Osmanlı Bankası ve Galata Bankerleri arasında 22
Kasım 1879 günü bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşma 1879 Kararnamesi diye
anılmaktadır. Anlaşmaya göre; Hükümet, Müskirat, (alkollü içecek) Pul,
İstanbul civarındaki deniz ürünleri vergisi, Edirne-Samsun-Bursa İpek
Öşrü, Tönbeki ve Tütün Tekeli vergilerinin toplanması ve işletme hakkını
10 yıllığına Osmanlı Bankası’na ve Galata Bankerlerine veriyordu. İşte
Osmanlı Bankası’nın ve Galata Bankerlerinin adı geçen gelirleri toplayıp
işletmek ve kararnamede belirtilen iç borçları ödemek amacıyla kurmuş
oldukları yönetime Rüsum-ı Sitte İdaresi adı verilmiştir.
Avrupalı alacaklılar,
1879 Kararnamesi’ne ve Kararname uyarınca kurulan Rüsum-ı Sitte
İdaresi’ne çok sert tepkiler gösterdiler. Çünkü iç borçların ödenmesi ve
yukarıda belirtilen gelirlerin yönetiminin Osmanlı Bankası ve Galata
Bankerlerinin eline geçmesi Avrupalı tahvil sahiplerinin hazmedemeyeceği
bir gelişmeydi. Bunun üzerine Avrupalı tahvil sahipleri, Osmanlı
Hükümeti ile iç borç alacaklıların arasında yapılan bu anlaşmanın
uygulanmaması için çeşitli girişimlerde bulundular. Bu girişimler,
kendileri açısından 1880 yılında olumlu gelişmelere sebep oldu. Osmanlı
Hükümeti, 3 Ekim 1880 günü bir genelge yayınlayarak alacaklıların
kendilerinin seçtikleri birer üyeyi İstanbul’a temsilci olarak
göndermelerini istiyordu. Osmanlı Hükümeti’nin bu yaklaşımı üzerine
alacaklılar kendilerini temsil etmek için aralarından seçerek
belirledikleri temsilcilerini İstanbul’a göndereceklerini Osmanlı
Hükümeti’ne bildirmişlerdi.
Düyun-u Umumiye İdaresi’nin Kuruluşu
Avrupa’dan gelen bu
alacaklı temsilcileri ile Osmanlı Devleti tarafından görevlendirilen
memurlar bir komisyon kurarak devletin borçlarını ödeme şekillerini ve
bir sistem kurarak bu işlerin takibi için çalışmalar yapacaklardı.
Osmanlı Hükümeti
temsilcileri ile Avrupalı alacaklıların temsilcileri 1 Eylül 1881 günü
başlayan ve yaklaşık 4 ay süren çalışma ve görüşmeler sonucu ortak bir
metin üzerinde anlaştılar. Bu metin hükümet tarafından bir kararname
şekline getirildi. Kararname, 20 Aralık 1881’de Padişah tarafından
İrade-i Seniyye olarak yayınlanarak resmi bir nitelik kazanmış oldu.
İrade-i Seniyye’nin yayın tarihi Hicri 28 Muharrem 1299 yılına
rastladığından bu kararnameye Muharrem Kararnamesi denilmektedir.
Kararnamede Osmanlı
borçlarının yönetimi için bir kurum oluşturulması konusunda
anlaşılmıştı. İleride de çok tartışmalara sebep olan bu kuruma “Düyun-u
Umumiye-i Varidat-ı Muhassasa İdaresi,” kısaca “Düyun-u Umumiye İdaresi”
denilmiştir. Böylece ilk dış borçlanmasını 1854 yılında gerçekleştiren
Osmanlı, II. Abdülhamid’in padişahlığı döneminde kurulan Düyun-u Umumiye
İdaresi ile borçlanma serüveninde yeni bir sayfa açıyordu.
İdare’nin Yapısı
Merkezi İstanbul’da
bulunan Düyun-u Umumiye İdaresi’nin en yetkili organı olan İdare
Meclisi’ydi. Toplam üye sayısı 7 olup, bunlardan 5’i Avrupalı tahvil
sahibi temsilcisi, 1’i Osmanlı tahvil sahibi temsilcisi, 1’i de iç
borçlar temsilcisi statüsündeydiler. İstanbul’da kurulan 4 merkez
müdürlükleri ile bölge müdürlüklerinden oluşan taşra teşkilatları da
genel müdürlüğe bağlanmıştı. 1898’in sonunda bölge müdürlüklerin sayısı
26’ya, il ve ilçelerdeki müdürlüklerin sayısı ise 720’ye ulaşmıştı.
Görevleri Muharrem
Kararnamesi’nde belirtilmişti. Kararname gereği idare, kendisine verilen
gelirlerin toplanması, tahsili, işletmesi ve tespit edilen plana göre
alacaklıların borçlarının ödenmesinden sorumlu idi. Önemle vurgulamak
gerekir ki, ödenmesi gereken sadece dış borçlar değildi, iç borç ödemesi
de idare tarafından yapılacaktı. İdare, görevi gereği her yıl bir bütçe
defteri tutmaktaydı. Bu defterde, iç ve dış düzenli borçlar, düzenli
olmayan borçlar, esham-ı cedide ile devletçe taahhüt altında bulunan
demiryolları teminatı bulunmaktaydı.
İdare’nin çalışmalarının
büyük bir kısmı vergi toplamaktan oluşmaktaydı. Bu işte belli başlı
olan görevliler şunlardı: A’şar memurları, gümrük memurları, muvakkat
şıra memurları, müskirat resmi bey’iyye memurları ve kaçakçılığı önlemek
için görevlendirilen kolculardı. Bu memurların çalışma şartları, görev
ve yetkileri her bir kısım için ayrı ayrı nizamnameler hazırlanarak
belirlenmişti.
Düyun-u Umumiye’nin Osmanlı Ekonomisi Üzerindeki Etkileri
Düyun-u Umumiye’nin
Osmanlı ekonomisi üzerindeki en önemli etkisi, Osmanlı maliyesi üzerine
kurduğu ayrıntılı ve etkin denetim nedeniyle Osmanlı tahvillerinin
riskinin azalması oldu. Alacakların güvence altına alınması nedeniyle
Osmanlı İmparatorluğu Avrupa para piyasalarında daha elverişli şartlarda
ve daha düşük faizlerle borç bulmayı başardı.
Ama bu durumun bir ters
etkisi de olacaktı. Kurulan ayrıntılı ve etkin denetim sayesinde artık
net fon akımlarının yönü değişmiş ve yüksek oranlarda artı-değer Osmanlı
ekonomisine kazandırılmak yerine kesintisiz biçimde Avrupa’ya
aktarılmaya başlanmıştı.
Düyun-u Umumiye İdaresi
görünürde Osmanlı İmparatorluğu’nun bir kurumu, gerçekte ise hükümet
yerine yalnızca alacaklılara karşı sorumluğu bulunan bir yapılanmaydı.
Ve bu pimi çekilmiş el bombası patlayacak ve Osmanlı Devleti'nin batışını hazırlayacaktır.
Vefatı
31 Mart ayaklanmasıyla tahttan indirilmesi kararlaştırılan II.
Abdülhamid, 3 yıl Selanik'teki Alatini Köşkü'nde ev hapsinde tutulmuş,
1912 senesinde Beylerbeyi Sarayı'na getirilmiştir. Bundan 6 sene sonra
10 Şubat 1918 yılında İstanbuş’da vefat eden II. Abdülhamid,
Divanyolu’nda bulunan Sultan II. Mahmut Türbesi'nde defnedilmiştir.
Ziraat Bankası ve II.Abdülhamid
Menafi Sandıkları'nın
ihtiyaca cevap vermediği, esasen idari yönden revizyon gerektiği ve
kaynaklarının sınırlı olduğu gerçekleri de eklenince, mevcut
örgütlenmenin bir banka şeklinde organize edilmesi fikir ve eğilimi
olgunlaşmış, II. Abdülhamit nezdinde de bu konu üzerinde ciddiyetle
düşünülmüştür. Sadrazam Kamil Paşa'nın Bakanlar Kurulu ve II.
Abdülhamit'e sunduğu mazbatada Menafi Sandıkları'nın artık
fonksiyonlarını yerine getirememeleri sebebiyle kaldırılarak bunların
yerine Ziraat Bankası kurulması gerekliliği kaleme alınmıştır. Söz
konusu mazbatanın II. Abdülhamit'in olur ve onayıyla yürürlüğe
girmesiyle 15 Ağustos 1888'de Menafi Sandıkları'nın yerine işlevlerini
üstlenecek modern finans kuruluşu olarak Ziraat Bankası resmen kurulmuş,
o tarihte faaliyette bulunan Menafi Sandıkları da banka şubelerine
dönüştürülerek faaliyete başlamıştır. O güne kadar Menafi Sandıkları'nın
mali kaynağını oluşturan menafi hisseleri bankaya devredilmiş ve bundan
sonraki hisseler de bankanın sermayesine tahsis edilmiştir. Bu adımla
birlikte, teşkilatlı tarımsal kredi tarihimizde yeni bir dönem
başlamıştır.
Kaynak: https://www.ziraatbank.com.tr/tr/bankamiz/hakkimizda/bankamiz-tarihcesi
Fotoğraf Merakı ve Fotoğraf Arşivi
Bilindiği
üzere Abdülhamid, kurmuş olduğu devasa gizli servis ağıyla ün salmış
bir sultandı. Bu ağın daha etkili bir şekilde işleyebilmesi için
kullandığı araçlardan biri fotoğraf oldu. Yıldız sarayı'nda özel bir
fotoğraf stüdyosu (neler yoktu ki zaten o sarayda) dahi kurdurduğu da
bilinen bir gerçek.
Sultan,
1880'lerde imparatorluğun dört bir yanına fotoğrafçılar gönderir ve 30
bin klişeyi (baskıda kullanılmak üzere, üzerine kabartma resim, şekil
vb. çıkarılmış metal levhaya verilen ad. kaynak: tdk) aşan bir
koleksiyon oluşturur. Bu resimlerin bir bölümü o dönemin modernleşme
çabalarını yansıtma amacı taşımaktadır. İşte demiryolları olsun, batı
tarzı mimariyi müjdeleyen binalar olsun. Sultan bu fotoğrafları
propaganda aracı olarak görmekteydi. Abdülhamid batı'ya, kendi
imparatorluk döneminde gerçekleştirilen toplumsal, bilimsel ve kültürel
gelişmeleri göstermek ve batı'nın gözünde medeni bir imaj oluşturmak
istemekteydi.
Bursa İdadisi
Sultan'ın diğer bir hedefi de yabancıların "oryantalist" bakış açılarını
gözler önüne seren, Osmanlı'yla alay ettiklerini düşündüğü
fotoğrafların manipülatif etkisini kırmaktı. Abdülhamid, 1893 senesinde
Washington'da bulunan kongre kütüphanesi'ne (library of congress, söz
konusu fotoğraf arşivinin bulunduğu kütüphane) içinde 1800'ün üzerinde
fotoğraf bulunan 51 adet deri ciltli albüm gönderir. Bir sonraki yıl da
british museum'a albüm göndermeye karar verir. Söz konusu fotoğraflar,
içlerinde Sultan'ın resmî fotoğrafçıları olan Ermeni Abdullah
kardeşlerin de yer aldığı yedi fotoğraf atölyesinin katılımıyla
derlenmiştir.
Kız öğrencilerin başlarının açık olması ilginç bir ayrıntı olarak duruyor.
Fotoğrafların
başlıca temaları ise manzaralar ve anıtlar ile eğitim ve sanayi
alanlarında ulaşılan ilerlemelerdir. François georgeon(Fransız tarihçi)
en iyi tasvir edilenin ise eğitim olduğunu belirtiyor: yeni inşa edilen
okul binaları, kızların da aralarında bulunduğu üniformalı öğrenciler
vs.
Maalesef
bu albümler yukarıda bahsi geçen kurumların raflarına öyle resmi bir
törenle girememiş. Georgeon, bunların arka kapıdan içeri alındıklarını
ve tarihçiler tarafından ancak yüz yıl kadar sonrakeşfedildiğini belirtiyor.
Kaynak: François Georgeon, Abdülhamid İİ Le Sultan Calife (1876-1909), 2003.
İlgili fotoğrafların bir bölümünü aşağıdaki linkten görebilirsiniz
http://www.loc.gov/pictures/search/?co=ahii&st=gallery
Sultan Abdülhamid ve Siyonizm
Aktaran Kaynak: Orhan Osmanoğlu
Abdülhamit Siyonistler için "Teklifleri devletin Düyun-u umumiyesini (genel borçlarını) kâmilen deruhte (tümüyle üstlenmek) etmek idi. Güzel bir şey. Zira Düyun-u Umumiye bir gün gelip de borçlarımızı ödeyemezsek devletin maliyesini murakabeye (denetime) almak gibi bir tehlike mevcuttur" demişti.1
Abdülhamit, tahttan indirilişinin ikinci yılında (1911) doktoru Atıf Hüseyin'e "Eminim zamanla (Yahudiler) Filistin'de kendi devletlerini kurmayı başaracaklardır"sözüyle gidişatın nereye varacağını görmüştür.2"
Kaynak: http://www.salom.com.tr/haber-102963-sultan_ii_abdulhamit_ve__theodor_herzl.html. 10.09.2018 21.39
SON SULTANIN YAHUDİLERE KUDÜS YASAĞININ BELGESİ
Sultan Abdülhamid Han zamanında Kudüs’e gelecek Museviler mülk edime yasağı, ve kalma süreçleri bir ay geçmemesi . 1892
Sultan Abdülhamid Han zamanında Kudüs’e gelecek Museviler mülk edime yasağı, ve kalma süreçleri bir ay geçmemesi . 1892
Konuyu
direkt Yahudi kaynağından aktarıyorum ki Son Sultanın kıymetini iyi
bilelim.Zira fazilet odur ki düşman dahi tasdik etsin.
"Herzl,
bu amaçla(siyonizmi kurmak,yayınlayanın notu ) din adamları, devlet
başkanları ve imparatorlarla görüştü. Bölgenin 1517 yılından beri
Osmanlı yönetiminde olması dolayısıyla çözümün anahtarını elinde
bulunduran Sultan Abdülhamit bu devlet adamlarının en önemlisiydi.
Devir
çok uluslu imparatorlukların devri olduğundan bu talebin o rejimle
yönetilen devletler nezdinde özel bir direnç yaratmadığını not etmek
gerekir.
Herzl'in geneldeki ve özellikle Sultan Abdülhamit'le olan temasları konusundaki temel kaynaklardan biri onun hatıratıdır.
Yabancı
dilde kaynaklara erişimi olmayanlar Ergun Göze'nin 'Siyonizmin Kurucusu
Theodor Herzl'in Hatıraları ve Sultan Abdülhamid' (1995), Vahdettin
Engin'in 'Pazarlık' (2010) ve Prof. Dr. Mim Kemal Öke'nin Herzl'den
Yahudi Türkolog Arminius Vambery bağlamında bahsettiği 'Saraydaki Casus'
(1991) isimli eserlerini okuyabilir.
Görsel ve yazılı medyamızda Herzl: Bir kronoloji
(.......)
28 Mart 1896 - Herzl, Viyana'da, Sultan Abdülhamit için çalışan ve onunla iyi ilişkileri olan Polonyalı asilzade Philip Michael Ritter von Newlinski ile tanıştı.
18 Haziran 1896 - Herzl, Kont Newlinski ile beraber ve onun aracılığıyla Sultan Abdülhamit'le görüşmek ümidiyle İstanbul'a geldi.
19 Haziran 1896
- Newlinski Herzl'e Sultan Abdülhamit'in kendisiyle görüşemeyeceğini ve
Osmanlı'nın dış borçlarını üstlenmesi karşılığında Filistin'e Yahudi
göçüyle toprak verilmesi konusundaki isteklerini kabul edemeyeceğini
iletti.
Herzl, anılarında Abdülhamit'in Newlinski eliyle ilettiği mesajı paylaşıyor: "Eğer Sayın Herzl sizinle benimle olduğunuz kadar dostsa ona bu konuda başka girişimde bulunmamasını telkin ediniz. Bir adımlık toprak bile satamam,
zira bu topraklar bana değil, milletime aittir. Milletim bu
imparatorluğu savaşarak ve kanıyla sulayarak kazandı. Bizden ancak kanla
koparılabilir... Yahudiler milyarlarını saklasınlar. İmparatorluk bölüşüldüğünde Filistin'i bedavaya alabilirler. Ancak cesedimiz paylaşılabilir canlıyken parça koparılmasını kabul etmeyeceğim."
Herzl, anılarında, bu söylem karşısındaki hissiyatını şöyle ifade ediyor: "Sultanın samimî ve yüce sözleri beni duygulandırdı ve sarstı. Bütün ümitlerimi söndürmesine rağmen ölümü ve parçalanmayı tahmin eden ama buna rağmen son nefesine kadar pasifçe de olsa mücadele etmeye kararlı kaderciliğinde trajik bir güzellik vardı..."
Pekiyi, sonrasında ne oldu?
23 Haziran 1896 - Herzl gazeteci kimliğiyle Sadrazam Halil Rifat Paşa ile yaptığı mülakatta Filistin'de Yahudiler için toprak konusunu açtı.
27 veya 28 Haziran 1896 (16 Muharrem 1314) - Saray Herzl'e Üçüncü DerecedenMecidiye Nişanı verilmesine karar verdi!
29 Haziran 1896 - Newlinski Mecidiye Nişanı'nı Herzl'e takdim etti.
Neticede, huzura kabul edilmeyen Herzl'in apar topar gittiği söylenemez.
Eylül 1898 - Herzl - Osmanlı lobicisi/İngiliz ajanı Macar asıllı Yahudi Türkolog Arminius Vambery mektuplaşması.
16 Ekim 1898 - Herzl, Almanya İmparatoru II. Kaiser Wilhelm karşılaşabilmek için İstanbul üzerinden Filistin'e doğru yola çıktı.
18 Ekim 1898
- Herzl, İstanbul'da Alman İmparatoruna Yıldız Sarayında tahsis edilen
köşkte, kendisiyle yüz yüze görüştü ve Yahudilerin Filistin'e
yerleştirilmesi gereğini anlattı. İmparator Herzl'e, "Bana tek kelimeyle Sultan'dan neyi istemem gerektiğini söyle" dedi. Herzl'in cevabı, "Bir arazi şirketi, Alman himayesi altında bir arazi şirketi" oldu.
29 Ekim 1898 - Herzl, Kudüs'e gitmekte olan Alman İmparatorunu yolu üzerindeki ziraat okulu Mikveh İsrael'de bando mızıkalı törenle karşılattı.
1 Nisan 1899 - Herzl ile Abdülhamit arasındaki teması sağlayan Newlinski İstanbul'da öldü.
16 Haziran 1900
- Herzl Newlinski'den boşalan yeri Abdülhamit'in Avrupa'daki lobicisi
Vambery ile doldurmak için Vambery'yi Güney Tiroller'deki Mülbach
kentinde ziyaret etti.
18 Eylül 1900
- Herzl Vambery'yi Macaristan'daki Peşte'de ziyaret etti. Vambery ona
Abdülhamit'in kendisini 1901 Mayıs'ında huzura kabul edeceğinin sözünü
verdi.
13 Mayıs 1901- Herzl İstanbul'a geldi.
17 Mayıs 1901- Herzl Abdülhamit'in huzuruna çıktı.
(....)
Abdülhamit zulüm gören Yahudilerin iltica edebilmeleri için
imparatorluğun bütün sınırlarını Yahudilere açık tuttuğunu söyledi. Bu
da Sultan'ın 1896 yılındaki meşhur tutum beyanının aralarındaki dostluğu
zedelemediğine işaret ediyor.
18 veya 19 Mayıs 1901 (29 Muharrem 1319) - Saray Herzl'e Birinci Dereceden Mecidiye Nişanı verilmesine karar verdi! (5 sene arayla verilen ikinci nişan)
21 Mayıs 1901 - Herzl İstanbul'dan ayrıldı ve günlüğüne Abdülhamit'e ilişkin şu notu düştü: "Sultan'ın benim üzerimde bıraktığı intiba onun zayıf, gevşek fakat tamamen iyi bir insan olduğudur. Onun korkunçluğuna da inanmıyorum, sinsiliğine de. Onu daha çok soyguncular ve reziller, dejenerelerden müteşekkil bir çemberin içinde derinden bedbaht bir mahpus gibi görmekteyim. Bu çevredir ki her türlü rezilliği yapmakta ve onun namına yapmış gözükmektedir. ...Yıldız Sarayı kliği tam bir mücrimler çetesidir. İcra ettikleri her cürümden sonra şuraya buraya dağılıyorlar ve sanki her şey hükümdar adına yapılmış gibi hiç kimse mesul olmuyor."
Kasım 1901 - Herzl Abdülhamit'e hediye edilmek üzere ilk Eski Türkçe harfli daktiloyu imal ettirdi.
26 Aralık 1901
- İsviçre'nin Basel kentinde 5. Siyonist Kongre başladı. Ergun Göze'nin
kitabının 320. sayfasında 1902 yılının ocak ayındaki Kongre'den Sultan
Abdülhamit'e bağlılık telgrafı gönderildiği, Herzl'in başkan sıfatıyla
çektiği telgrafa Sultan'ın teşekkür ettiği ve bunun Herzl'in Kongre
nezdindeki durumunu kuvvetlendirdiği kayıtlı.
5 Şubat 1902 - Herzl'e acilen İstanbul'a gelmesi için telgraf çekildi.
15 Şubat 1902 - Herzl dördüncü kez İstanbul'a geldi.
19 Şubat 1902
- Saray, Yahudilerin Anadolu, Suriye ve Mezopotamya dahil ancak
Filistin hariç her yerde yerleşim faaliyetinde bulunabileceğini ifade
etti.
Neticede
Herzl, Yahudilerin Filistin'e yerleştirilmesini gözetecek ve Osmanlı
adına madenleri işletip borçlarını üstlenecek bir Osmanlı-Yahudi
şirketinin kurulması konusundaki teklifini kabul ettiremeden
İstanbul'dan ayrıldı.
3 Mayıs 1902
- Herzl, Abdülhamit'e Kudüs'te bir İbrani Üniversitesinin kurulmasını
önerdi. Böylece Osmanlı talebelerinin tahsilleri için yurt dışına
gitmeleri gerekmeyecekti. (Bu üniversite 1918 yılında kurulacaktı. Hayfa
kentindeki Teknik üniversitenin kuruluşu ise Osmanlı idaresinde 1912
yılında gerçekleşecekti)
5 Temmuz 1902 - Londra'daki Türk Büyükelçiliğinden Herzl'e derhal İstanbul'a gitmesi söylendi.
25 Temmuz 1902 - Herzl tekrar, beşinci ve son kez, İstanbul'a geldi.
28 Temmuz 1902
- Herzl Abdülhamit'e verdiği raporda Osmanlı borçlarının
yapılandırılmasına yönelik 30 milyon Sterlinlik bir anlaşma karşılığında
(Sultan'ın en başta önerdiği) Mezopotamya ve Filistin'in bir parçasında
iskân (yerleşme) izni veya ayrıcalığı talep etti.
2 Ağustos 1902 - Tecrübeli siyasetçi Abdülhamit Herzl'i Fransızlarla yürüttüğü pazarlıklarda bir koz gibi kullandı.
Neticede,
Fransa Maliye Bakanı Maurice Rouvier Abdülhamit'e uygun şartlarla
anlaşmaya varınca Herzl'in girişimleri boşa çıkmış oldu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
İkinci Abdülhamit Döneminde Paşalığa Kadar Yükselen Kabadayı: Arap Abdullah
ikinci abdülhamit devrinin namlı aksaray kabadayılarından olup, sonradan paşalığa dek yükselmiş, hayatı filmlere ve romanlara konu olmuş ol...