17 Ağustos 2019 Cumartesi

Dış Borçlar Ne Oldu

Abdülhamid , önceki batı etkisindeki sultanların yaptığı dış borcu pimi çekilmiş bir el bombası gibi elinde buldu.
Osmanlı Ekonomisinin Dış Borç Batağına Batışı
Osmanlı Devleti, 1854 yılında başlayan borçlanma batağı sürecine 1875 yılına kadar dayanabildi. Öyle ki 1874-75 yılı bütçe geliri 25.104.928 lira iken, 5 yıla ait dış borç ödeme taksiti 13.200.000 liraya ulaşmıştı. 1854-1875 yılları arasında Batılı devletlere 220 milyon sterlin borçlanılmıştı ama ele geçen para yalnızca 116 milyon sterlindi! Bu dış borç taksitinden başka iç borç taksitleri de bütçe üzerinde ayrı bir yük oluşturuyordu. Nihayet iç ve dış borç taksitlerini devlet bütçesi ödeyemez hale gelince dönemin Sadrazamı Mahmut Nedim Paşa bir tebliğ yayınladı. Bu tebliğde, hükümetin bütçe açığından dolayı borç ödemelerinde bir değişiklik yapıldığı belirtiliyordu. Faiz ve yıllık ödeme taksitlerinin yarısını para, kalan yarısının da yeni basılıp dağıtılacak %5 faizli hisse senetleriyle ödenmesi öngörülüyordu.
Osmanlı Hükümeti’nin ödemelere ara verme kararı, tek yanlı alınmış bir karardı. Alacaklılara kararın alınması aşamasında herhangi bir şey sorulmamıştı. Bu kararın alınmasıyla şok olan Avrupalı tahvil sahipleri, Osmanlı Hükümeti üzerinde çeşitli siyasi baskılar kurarak alacaklarını tahsil etme yollarını aramaya koyuldular. Sonunda 30 Ekim 1875 günü hükümet borçlarını ödemek için bir kararname yayınladı. Kararname Ramazan ayında yayınlandığı için bu kararnameye Ramazan Kararnamesi denilmektedir. Bu kararname, alacaklıları rahatlatan bir ödeme sistemi ve miktarı belirtmekteydi.
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı mağlubiyeti ile Balkanlar’daki topraklarının büyük bir kısmını kaybeden Osmanlı Devleti, kaybettiği topraklara yönelik bir kısım borçlarından da muaf tutulmuştu. Berlin Kongresi’nde Osmanlı borçlarının bir kısmı Bulgaristan’a, Karadağ’a, Sıbıstan’a ve Yunanistan’a paylaştırıldı. Ayrıca savaş sonu Osmanlı Devleti, Rusya’ya 35 milyon Lira savaş tazminatı olarak borçlanıp, miktarın tamamı faizlendirilerek yılda 350.000 lira taksitle 100 yılda ödenmesi ön görülmüştü.
13 Temmuz 1878 günü Berlin Antlaşması gereği Osmanlı Devleti’nin borçlarını ödemesi için uluslararası mali bir komitenin kurulması tavsiye edilmişti. Bu tavsiye kararı gerek Osmanlı Hükümeti gerekse Galata Bankerleri tarafından sert tepkiyle karşılandı. Zira bu tavsiye kararı, Osmanlı Devleti açısından iç işlerine karışmak, Galata Bankerleri tarafından ise kendi alacaklarının böyle bir yöntemle tahsilini istememeleriydi. Bunun üzerine hükümet ile Osmanlı Bankası ve Galata Bankerleri arasında 22 Kasım 1879 günü bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşma 1879 Kararnamesi diye anılmaktadır. Anlaşmaya göre; Hükümet, Müskirat, (alkollü içecek) Pul, İstanbul civarındaki deniz ürünleri vergisi, Edirne-Samsun-Bursa İpek Öşrü, Tönbeki ve Tütün Tekeli vergilerinin toplanması ve işletme hakkını 10 yıllığına Osmanlı Bankası’na ve Galata Bankerlerine veriyordu. İşte Osmanlı Bankası’nın ve Galata Bankerlerinin adı geçen gelirleri toplayıp işletmek ve kararnamede belirtilen iç borçları ödemek amacıyla kurmuş oldukları yönetime RüsumSitte İdaresi adı verilmiştir.
Avrupalı alacaklılar, 1879 Kararnamesi’ne ve Kararname uyarınca kurulan Rüsum-ı Sitte İdaresi’ne çok sert tepkiler gösterdiler. Çünkü iç borçların ödenmesi ve yukarıda belirtilen gelirlerin yönetiminin Osmanlı Bankası ve Galata Bankerlerinin eline geçmesi Avrupalı tahvil sahiplerinin hazmedemeyeceği bir gelişmeydi. Bunun üzerine Avrupalı tahvil sahipleri, Osmanlı Hükümeti ile iç borç alacaklıların arasında yapılan bu anlaşmanın uygulanmaması için çeşitli girişimlerde bulundular. Bu girişimler, kendileri açısından 1880 yılında olumlu gelişmelere sebep oldu. Osmanlı Hükümeti, 3 Ekim 1880 günü bir genelge yayınlayarak alacaklıların kendilerinin seçtikleri birer üyeyi İstanbul’a temsilci olarak göndermelerini istiyordu. Osmanlı Hükümeti’nin bu yaklaşımı üzerine alacaklılar kendilerini temsil etmek için aralarından seçerek belirledikleri temsilcilerini İstanbul’a göndereceklerini Osmanlı Hükümeti’ne bildirmişlerdi.
Düyun-u Umumiye İdaresi’nin Kuruluşu
Avrupa’dan gelen bu alacaklı temsilcileri ile Osmanlı Devleti tarafından görevlendirilen memurlar bir komisyon kurarak devletin borçlarını ödeme şekillerini ve bir sistem kurarak bu işlerin takibi için çalışmalar yapacaklardı.
Osmanlı Hükümeti temsilcileri ile Avrupalı alacaklıların temsilcileri 1 Eylül 1881 günü başlayan ve yaklaşık 4 ay süren çalışma ve görüşmeler sonucu ortak bir metin üzerinde anlaştılar. Bu metin hükümet tarafından bir kararname şekline getirildi. Kararname, 20 Aralık 1881’de Padişah tarafından İrade-i Seniyye olarak yayınlanarak resmi bir nitelik kazanmış oldu. İrade-i Seniyye’nin yayın tarihi Hicri 28 Muharrem 1299 yılına rastladığından bu kararnameye Muharrem Kararnamesi denilmektedir.
Kararnamede Osmanlı borçlarının yönetimi için bir kurum oluşturulması konusunda anlaşılmıştı. İleride de çok tartışmalara sebep olan bu kuruma “Düyun-u Umumiye-i Varidat-ı Muhassasa İdaresi,” kısaca “Düyun-u Umumiye İdaresi” denilmiştir. Böylece ilk dış borçlanmasını 1854 yılında gerçekleştiren Osmanlı, II. Abdülhamid’in padişahlığı döneminde kurulan Düyun-u Umumiye İdaresi ile borçlanma serüveninde yeni bir sayfa açıyordu.
İdare’nin Yapısı
Merkezi İstanbul’da bulunan Düyun-u Umumiye İdaresi’nin en yetkili organı olan İdare Meclisi’ydi. Toplam üye sayısı 7 olup, bunlardan 5’i Avrupalı tahvil sahibi temsilcisi, 1’i Osmanlı tahvil sahibi temsilcisi, 1’i de iç borçlar temsilcisi statüsündeydiler. İstanbul’da kurulan 4 merkez müdürlükleri ile bölge müdürlüklerinden oluşan taşra teşkilatları da genel müdürlüğe bağlanmıştı. 1898’in sonunda bölge müdürlüklerin sayısı 26’ya, il ve ilçelerdeki müdürlüklerin sayısı ise 720’ye ulaşmıştı.
Görevleri Muharrem Kararnamesi’nde belirtilmişti. Kararname gereği idare, kendisine verilen gelirlerin toplanması, tahsili, işletmesi ve tespit edilen plana göre alacaklıların borçlarının ödenmesinden sorumlu idi. Önemle vurgulamak gerekir ki, ödenmesi gereken sadece dış borçlar değildi, iç borç ödemesi de idare tarafından yapılacaktı. İdare, görevi gereği her yıl bir bütçe defteri tutmaktaydı. Bu defterde, iç ve dış düzenli borçlar, düzenli olmayan borçlar, esham-ı cedide ile devletçe taahhüt altında bulunan demiryolları teminatı bulunmaktaydı.
İdare’nin çalışmalarının büyük bir kısmı vergi toplamaktan oluşmaktaydı. Bu işte belli başlı olan görevliler şunlardı: A’şar memurları, gümrük memurları, muvakkat şıra memurları, müskirat resmi bey’iyye memurları ve kaçakçılığı önlemek için görevlendirilen kolculardı. Bu memurların çalışma şartları, görev ve yetkileri her bir kısım için ayrı ayrı nizamnameler hazırlanarak belirlenmişti.
Düyun-u Umumiye’nin Osmanlı Ekonomisi Üzerindeki Etkileri
Düyun-u Umumiye’nin Osmanlı ekonomisi üzerindeki en önemli etkisi, Osmanlı maliyesi üzerine kurduğu ayrıntılı ve etkin denetim nedeniyle Osmanlı tahvillerinin riskinin azalması oldu. Alacakların güvence altına alınması nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu Avrupa para piyasalarında daha elverişli şartlarda ve daha düşük faizlerle borç bulmayı başardı.
Ama bu durumun bir ters etkisi de olacaktı. Kurulan ayrıntılı ve etkin denetim sayesinde artık net fon akımlarının yönü değişmiş ve yüksek oranlarda artı-değer Osmanlı ekonomisine kazandırılmak yerine kesintisiz biçimde Avrupa’ya aktarılmaya başlanmıştı.
Düyun-u Umumiye İdaresi görünürde Osmanlı İmparatorluğu’nun bir kurumu, gerçekte ise hükümet yerine yalnızca alacaklılara karşı sorumluğu bulunan bir yapılanmaydı.
Ve bu pimi çekilmiş el bombası patlayacak ve Osmanlı Devleti'nin batışını hazırlayacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İkinci Abdülhamit Döneminde Paşalığa Kadar Yükselen Kabadayı: Arap Abdullah

ikinci abdülhamit devrinin namlı aksaray kabadayılarından olup, sonradan paşalığa dek yükselmiş, hayatı filmlere ve romanlara konu olmuş ol...