Şehzadelerle sünnet edilen fakir çocuklar
17 Ağustos 2019 Cumartesi
Hanımı Naciye Hanımefendi'nin Kendilerini Tahttan İndirenlere Yazdığı Mektup
Sultan
Abdülhamid’in en küçük oğlu Âbid Efendi’nin annesi Naciye Hanım’ın,
kocası Abdülhamid’i tahtından indiren Hareket Ordusu’nun kumandanı ve
sonranın sadrazamı Mahmud Şevket Paşa’ya 26 Mart 1912’de gönderdiği
mektubunu…
Bartınlı
bir aileye mensup olan Naciye Hanım, mektubunda kocası Sultan
Abdülhamid ile beraberce Selânik’e sürgüne gönderildikleri sırada
ellerinden alınan ve içerisinde oğlunun yegâne serveti olan paraların
bulunduğu çantanın kendilerine geri verilmesini istiyor, Yıldız
Sarayı’ndaki eşyalarının sabık hükümdarın büyük oğlu Şehzade Selim
Efendi’ye teslim edilmesi ricasında bulunuyor ve Sultan Abdülhamid’in
Maslak Çiftliği’nin küçük oğlu Âbid Efendi’ye verilmesi konusundaki
talebini hatırlatıyor…
Bu
taleplerin hiçbiri yerine getirilmedi ve Sultan Abdülhamid’in oğlunun
istikbali için ayırdığı nakit para ile hisse senetlerinden de bir haber
alınamadı!
Mektubun
enteresan ama gayet acı olan bir başka tarafı: Naciye Hanım’ın
imzasının altında mahkûm mektuplarını hatırlatırcasına “Görülmüştür”
kaydı ve Ordu Köşkü Muhafızı Rasim Bey’in imzası var!
Naciye
Hanım 1923’te İstanbul’da vefat etti, bir sene sonra bütün
Osmanoğulları ile beraber sürgüne gönderilen oğlu Âbid Efendi ise
zorluklarla dolu bir hayat yaşadı. Fransa’da iyi bir tahsil görmesine ve
Arnavutluk Kralı Zog’un kızkardeşlerinden biri ile evlenmesine rağmen
sonraki senelerde büyük sıkıntılar çekti. Fransa’da kapı kapı dolaşıp
sabun sattı, sonra Lübnan’a geçti, Suudi Kralı Faysal’ın bağladığı cüz’i
bir aylıkla yaşadı ve hayattan 1973’te Beyrut’ta ayrıldı.
Sultan
Abdülhamid’in hanımlarından ve küçük oğlu Âbid Efendi’nin annesi olan
Naciye Hanım, Mahmud Şevket Paşa’ya gönderdiği mektubunda günümüzün
Türkçesi ile şöyle diyor:
“Aşağıdaki
konularda muhtelif tarihlerde yaptığım müracaatların tamamı cevapsız
kaldığı için durumu yeniden ifadeye teşebbüs ediyorum.
Zevcim
sabık hâkan Abdülhamid Han Hazretleri ile beraber Selânik’e
geldiğimizde içerisinde gerek benim ve gerek oğlum Âbid Efendi’nin
yegâne serveti olan nakit para, hisse senetleri ve daha bazı özel
evrakın bulunduğu çanta bana ait dairenin baş kalfası olan ve bugün
burada yanımızda bulunan Mâhıenver Kalfa’nın elinden alınmış ve
karşılığında o zaman belediye reisi olan Hâzım Bey’in başkanlığındaki
komisyon tarafından bugün bende bulunan bir mazbata verilmişti.
Bu
çanta ile içerisindekilerin tarafıma aynen iadesini defalarca istirham
ettim ama yerine getirilmedi. Mevduatımın güzel şekilde muhafaza
edileceğine emin isem de, bunların kendi elimde bulunmasını daha ziyade
muvafık bulduğum için tarafıma iadesinin sağlanmasına himmet buyurmanızı
rica ederim.
İkinci
olarak: Yıldız Sarayı’nda kalan benim ve oğlum Şehzade Âbid Efendi ile
yanımda bulunan Dilbeste Kalfa’nın eşyasının nereye teslim olunması
lâzım geleceği daha önce padişahın (Abdülhamid’den sonra tahta geçen
Sultan Reşad’ın) emri ile sorulmuş, Şehzade Selim Efendi Hazretleri’ne
teslimi tarafımızdan cevaben bildirilmiş ve şimdiye kadar hiçbirşeyin
verilmediği haber alınmıştır. Dolayısı ile bu eşyanın da biran evvel
Selim Efendi’ye teslim edilmesini ve neticenin tarafıma bildirilmesini
rica ediyorum.
Üçüncü
olarak: Maslak Çiftliği’nin oğluma verilmesi konusunda pederi sabık
hâkan hazretleri (Abdülhamid) tarafından seyahatimiz sırasında yapılan
talebin neticesine ve çiftliğin devir muamelesinin yerine getirildiğine
dair de henüz bir haber gelmemiştir.
İşte,
mâruzatım kısaca bunlardan ibarettir. İstirhamlarının biran evvel
yerine getirilmesini ve tarafıma bilgi verilmesini gerek kerîm olan
zâtınızdan ve gerekse de Meşrutiyet’in adâletinden beklerim efendim.
26 Mart 1912.
Selânik’te Ordu Köşkü’nde sabık hâkan hazretlerinin zevcesi Naciye”.
Murat Bardakçı'nın Habertürk'teki yazısından alıntı.
Bu mektup onu tahttan indiren İttihatçıların içinde ne hırsızlar bulunduğunu da kanıtlar. Para dolu çanta sözde tutanakla alınmış ve yok olmuş. Birilerince paralar yenilmiş. Nasıl olsa galip onlar ve hesap soran yok.
Murat Bardakçı'nın Habertürk'teki yazısından alıntı.
Bu mektup onu tahttan indiren İttihatçıların içinde ne hırsızlar bulunduğunu da kanıtlar. Para dolu çanta sözde tutanakla alınmış ve yok olmuş. Birilerince paralar yenilmiş. Nasıl olsa galip onlar ve hesap soran yok.
Çocukları
Mahmud Şevket Efendi
Mehmed Burhaneddin Efendi
Abdülhamid'in tahtan indirilerek öldürülen amcası Sultan Abdülaziz'in
çocuklarını kendi çocuklarından ayırmadığının "resmi" bir kanıtı
niteliğinde.
Naile Sultan ve Naime Sultan / Sultan Abdülmecid'in kızı ve 2.Abdülhamid'in kızı
Naime Sultan
Kendisini Tahttan İndirenlere Yazdığı Mektup
Sultan Abdülhamid, tahttan indirildikten sonra Selanik te Alatini Köşkünde mecburi ikamete tabi tutulmuştu.
Sultan, buradayken hayatından endişe ettiği için Hareket Ordusu komutanı Mahmut Şevket Paşa'ya aşağıdaki mektubu yazıp göndermiştir:
Sultan, buradayken hayatından endişe ettiği için Hareket Ordusu komutanı Mahmut Şevket Paşa'ya aşağıdaki mektubu yazıp göndermiştir:
YEMİNİME SADIK KALDIM”
“1325
Nisanı’nın ondördüncü Salı günü (27 Nisan 1909) akşamı Âyân ve Mebûsan
Meclisleri tarafından tertip edilen Tebliğ Heyeti hayatımın emniyet
altında olduğunu ve her türlü taarruzdan âzâde bulunduğunu, oğlum
Abdürrahim Efendi ve hizmette bulunanların bir kısmının huzurunda ve
yanımdaki ailemin işitebileceği bir şekilde bildirdi.
Gecesi
de Ferik (Korgeneral) Hüsnü Paşa, beraberindeki ümerâ ve subaylarla
gelerek adı geçen heyetin taahhütlerini ve ifâdelerini tasdik ederek
hayatımın kat’i olarak hiçbir şekilde tecavüz ve taarruza hedef
olmıyacağını ve İkinci ve Üçüncü Ordu ve askerin hayatımı korumayı
üzerlerine almış olduğunu ve Selânik’te hazırlanan yerde son derece
hürmetle ikamet edeceğimi bildirerek şayet bu hususta tereddüt edilirse
birlikte arabaya binerek ve elime revolver vererek Allah korusun bir
tecavüz olduğunda ilk önce kendisini revolverle yok etmekliğimi ‘Vallah,
Billâh, Tallah’ kelimeleriyle yemin etmiş ve Kur’an-ı Şerîf’i dahî
getirip ona da yemin edeceğini söylemiş ise de, ‘Allah korusun, ben
kaatil olamam’ diyerek teminât ve yeminlerine kanaat edip husûsî trenle
Selânik’e gelindi. Burada gördüğüm nazik muamele ve subayların muhafaza
etmek işinde gayret ve hamiyetleri takdire değer.
İyi
ve kötü, fakat iyi niyetle 34 yıl vallahi ve billâhi geceli gündüzlü
devlet ve millete hizmet ettim. Şehislâm Efendi vasıtasiyle ettiğim
yemine aykırı hal ve harekette bulunmadım. Meşrutiyet aleyhinde nüfuzumu
kullanmadım. İstanbul’daki asker hâdisesinde vallahi bilgim yoktur.
İşte buralarını yeminle temin ederim.
Biraderim
merhum Sultan Murad Hazretleri 26 yıl daha yaşayıp yanında birçok harem
ağaları ve merhum Hayrettin Paşa’ya hizmet etmiş olan Server Ağa ve
lüzumu kadar hizmetçi vesaire bulunduruldu. Hazine-i Hassa ve mutfaktan
her türlü yiyecek ve içecek ve diğer eşyalar kendileri için temin edildi
ve istirahatleri için her türlü vasıtalar tedarik edildi.
Rus
askeri henüz Ayastafanos’da bulunduğu bir sırada Ali Suavi Vak’ası
meydana gelmesiyle adı geçen zâtı hemen yanıma alıp ortalığın
sakinleşmesiyle oturdukları yere gönderip ölünceye kadar emniyet içinde
muhafaza edilmelerinde ne derece gayret ve dikkat edildiği ve
ailelerinin ailemin geçimi ile müsavî bir şekilde faydalandığı ve hasta
ve vücutça malûl oldukları halde bunca müddet her türlü arzusunu yerine
getirmek suretiyle yaşadıkları meydanda ve son olarak ölümlerinin ne
yolda olduğu dahi hususi doktoru Rıza Paşa’nın raporuyla âşikârdır.
Ölümlerinden
sonra aileleri fertlerine kendi çocuklarım gibi bakarak huzur ve
rahatlarının temini hususunda zerre kadar ihmal vuku bulmadı. Hattâ, adı
geçen zâtın hanımı, başkadınefendi idareci ve dindar olan bahsi geçen
Server Ağa vasıtasiyle ailemle beraber maaş aldıkça memnuniyetini
bildiren teşekkür mektupları hâlâ saraydaki evrakım arasında mevcuttur.
Oğulları Salâhattin Efendi’nin aleyhimde bulunacağına inanmam, yalnız
bir isnattan ibarettir.
Bulunduğum felâketli hal şu şekilde hülâsa olunur:
Ailemin
ve çocuklarımın çokluğundan İstanbul’da bulunan çocuklarımdan Nureddin
Efendi kendi annesiyle diğer ihtiyar kadınlardan meydana gelmiş bir aile
efradıyla bugün bir lokma ekmeğe muhtaç haldedir.
Maaşım
şimdilik burayı idare etmeye yetiyorsa da İstanbul’dakilere yardım
edecek ve onları besleyecek derecede değildir. Bununla beraber zaruret
sebeplerinin ortadan kaldırılmasını devlet ve milletin nazar-ı dikkate
alacağına eminim. Çünki, servet ve eşyam zaptedildi. Perişan ve merhamet
gerektiren bir haldeyim.
Bu
basit teferruattan yegâne maksat şunlardır: İlk önce kendimin, ailemin
ve çocuklarımın hayatının her türlü taarruz ve tecavüzden korunacağı
hakkında evvelce verilen vaadler ve taahhütler Âyân, Mebûsan, devlet ve
asker tarafından teminat ve karar altına alınsın. Bu karar da açık ibare
ile resmî şekilde yazı ile bildirilsin.
İkinci olarak, ikamet etmekte olduğum Alâtini Köşkü namıma satın alınarak hayatım boyunca oturmak üzere tahsis olunsun.
Üçüncü olarak, hizmetimde bulunanların şahsî hürriyetlerinin verilmesi çâresine bakılsın.
İşte,
temennilerim bu üç şeyden ibarettir. Çünki hayattan emniyetsizlik insan
için her an bir ölümdür, hayat ise mukaddestir. Hayattan emin olmamak
gibi felâket olamaz. Bundan dolayı zikredilen şu üç şart yerine
getirildiği takdirde her ne şekilde arzu edilir ve kimin huzurunda
icabederse, bankadaki malubumun (hesaplarımdaki paranın) teslimine dair
evrakın takrir ve imzasına hazırım. Servetimin asker için muhafaza
edildiğini samimî bir hakikat olmak üzere beyan edebilirim. Mevcut
servetimin, keşke daha çok olsa idi, tamamını askere terketme şerefine
nâil olma temennisinden kendimi alamamaktayım.
Cenâb-ı
Hakk’a yemin ederim ki, bu fânî dünyada yegâne maksadım yalnız devlet
ve millete duacı olarak emniyet içerisinde sayılı nefeslerimin
bulunduğum mevkide tamamlanmasıdır. Kat’iyyen başka fikrim yoktur. Arzu
olunacak şekilde teminat vermeye hazırım. Bundan dolayı bu arzıhâlimin
Meclis’te okunmasiyle bu büyük millet ve Meşrutiyet devletinin medanda
olan haşmet ve âtıfetine nisbetle ehemmiyetsiz olan bu dileklerimin
kabulünü rica ederim. 15 Cemâziyelâhır 1327 ve 22 Haziran 1325 (5 Temmuz
1909).
Abdülhamid”.
Bu mektup Celal Bayar'ın "Ben de Yazdım" adlı kitabında yer alır. Türkçe'ye uyarlaması C.B.'a aittir.
Murat Bardakçı'nın Habertürk'teki ilgili yazısından naklen aktardım.
***
Aynı yazıda M.Şevket Paşa'nın cevabı ise şöyle yer alıyor:
Bu dilekçe " İstanbul’a hâkim olan Hareket Ordusu’nun kumandanı Mahmud Şevket Paşa’yı hiddetlendirdi. Paşa, dilekçe ile ilgili olarak emrindekilere gönderdiği yazıda “Hayatı ordu tarafından garanti edildiği halde yeni garantiler istemesi orduya hakarettir. Namus erbâbının nasihatlerini dinlemediği için felâketine sebep olan böyle tereddütlü davranışlardan vazgeçip mert şekilde hareket etmesi gerektiğini kendisine bildirin” dedi ve Abdülhamid’in bütün taleplerini reddetti.
Murat Bardakçı'nın Habertürk'teki ilgili yazısından naklen aktardım.
***
Aynı yazıda M.Şevket Paşa'nın cevabı ise şöyle yer alıyor:
Bu dilekçe " İstanbul’a hâkim olan Hareket Ordusu’nun kumandanı Mahmud Şevket Paşa’yı hiddetlendirdi. Paşa, dilekçe ile ilgili olarak emrindekilere gönderdiği yazıda “Hayatı ordu tarafından garanti edildiği halde yeni garantiler istemesi orduya hakarettir. Namus erbâbının nasihatlerini dinlemediği için felâketine sebep olan böyle tereddütlü davranışlardan vazgeçip mert şekilde hareket etmesi gerektiğini kendisine bildirin” dedi ve Abdülhamid’in bütün taleplerini reddetti.
Kitap Sevgisi
Sultan, büyük bir kütüphane kurmuştu. Devrilince bir kısmı yağmalandı. Kalanı Yıldız Kütüphanesi, olarak hatırlandı.
1 Haziran 1924’te
Bakanlar Kurulu Kararı ile, Meşrutiyet’in ardından birkaç sene boyunca
Maarif Nezareti tarafından idare edilen ve daha sonra Hazine-i Hassa
Müdüriyeti’ne devredilen Yıldız Kütüphanesi, İstanbul Üniversitesi’ne
verildi. Sultan Abdülhamid’in hususî kitaplığı sayılan Yıldız Kütüphanesi bugün “İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kitaplığı” olarak kullanılıyor ve kütüphanedeki çok kıymetli bazı eserlerin geçtiğimiz senelerde çöpe atılmaları hâlâ tartışılıyor.
Hayranlıktan Düşmanlığa Tevfik Fikret
Önceleri Sultan Abdülhamid hakkında:
….
Büyük, büyüksün evet bîadîlsin, birsin
Uluvv-i haslet ile ekberü’l-ekâbirsin
…..
Eyâ veliyy-i niâm dâdgârımız sensin
Yegâne melce ü vâlâ tebârımız
Medâr-ı muhteşem iftihârımız sensin
Senin vücuduna muhtâcız ey veliyy-i niâm
İle’l-ebed sana densin halîfe-i âlem
şeklinde övgü dolu şiirler yazan, onu en müstesna ifade ve teşbihlerle meth ü sena eden ve açılan yarışmada Sitâyîş-i Hazret-i Pâdişâhîadlı eseri ile birinciliğe layık görülmüştür Tevfik Fikret.
Sultan
Abdülhamid, yetkileri eline aldıktan sonra batıcıların istediği tarzda
hareket etmeyip Kanun-ı Esasi’yi yürürlükten kaldırıp meclisin tatil
etti, Batıcıların bürokrasideki büyüğü Mithat Paşayı ve arkadaşlarının
saray çevresinden uzaklaştırdı, Abdülhamid’in yeni bir saray çevresi
oluşturarak kendine özgü politikalar izlemeye başlaması Tevfik Fikret'i
de diğer batıcılar gibi Abdülhamid’e karşı tavır almaya sevk etmiştir.
Artık Tevfik Fikret’in Saray’a bakışı bütünüyle olumsuzdur.
Bu
yeni dönemde gerek Sultan Abdülhamid’in kendisi gerekse ve özellikle
saray çevresi yoğun şekilde batıcı şairlerin saldırısı altında
kalmıştır. Manzumenin her bir türünden üretilen zehirli oklar,
Abdülhamid’in ve bendegânının göğsüne ve gönlüne saplanmak üzere
Yıldız’a fırlatılmıştır.
Kısa
bir süre önce en parlak ifadeler ve en şaşaalı kelimelerle Abdülhamid’i
yere göğe sığdıramayan Tevfik Fikret en ağır kelimeler, en galiz
küfürler ve en hayâsız ifadelerle ona lanetler okumuş, ona karşı
düzenlenen suikastı adeta ayakta alkışlamış, ölmedi diye üzülmüş,
kederlenmiş, kahrolmuş ve Sultan Abdülhamid’in bir an evvel terk-i dünya
etmesi temenni ve niyazında bulunmuştur.
İstanbul
bağlamında “kanlı, kal’alı, zindanlı, menfur ve mel’un” şeklinde
niteleyip lanetlediği Abdülhamid’e olumsuz manzumeler yazmaktan
çekinmeyen Tevfik Fikret, yine ona karşı duyduğu nefret nedeniyle
İngiltere’nin Türkiye üzerindeki emellerine körü körüne hizmet etme
ihanetinde bulunmaktan da kaçınmamıştır.
Hüseyin
Sîret, İsmail Safa ve Ubeydullah Efendi gibi bazı yakın dostlarının
1899 yılında İngiliz Sefaretine giderek Transval Savaşı’nda Boerlere
karşı İngiltere’nin galibiyetini temenni beyanlı Elçi Sir Nicholas
O’Connor’a takdim ettikleri metni Tevfik Fikret de imzalamıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
İkinci Abdülhamit Döneminde Paşalığa Kadar Yükselen Kabadayı: Arap Abdullah
ikinci abdülhamit devrinin namlı aksaray kabadayılarından olup, sonradan paşalığa dek yükselmiş, hayatı filmlere ve romanlara konu olmuş ol...