Sultan, büyük bir kütüphane kurmuştu. Devrilince bir kısmı yağmalandı. Kalanı Yıldız Kütüphanesi, olarak hatırlandı.
1 Haziran 1924’te Bakanlar Kurulu Kararı ile, Meşrutiyet’in ardından birkaç sene boyunca Maarif Nezareti tarafından idare edilen ve daha sonra Hazine-i Hassa Müdüriyeti’ne devredilen Yıldız Kütüphanesi, İstanbul Üniversitesi’ne verildi. Sultan Abdülhamid’in hususî kitaplığı sayılan Yıldız Kütüphanesi bugün “İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kitaplığı” olarak kullanılıyor ve kütüphanedeki çok kıymetli bazı eserlerin geçtiğimiz senelerde çöpe atılmaları hâlâ tartışılıyor.
Böyle bir insanın kitap yaktırdığı iddia edildi muhaliflerince.
O iddiaya verilen cevaba bakalım
Sultan II. Abdülhamid’i tahttan indirmek için uydurulan fetvada, padişah, din kitaplarını tahrif etmek ve yaktırmakla itham olunuyordu. Fetva yüzüne karşı okunduğunda Padişah, “Hasbünallah! Ben hangi kütüb-i şer’iyyeyi yakmışım?” diye aksülamel göstermişti. Fetvayı yazan Elmalılı Hamdi ve tatbik eden İttihatçılar nasıl can verdiler; şimdi ne hâldeler bilinmez; ama fetvanın nasıl bir siyasi propagandanın eseri olduğu ve tarihî hakikatleri tahrif ettiği ehlinin malumudur.
1908 darbesinin ardından, Sultan Hamid aleyhine dört elden bir menfi propaganda başlamıştı. Bunlar arasında, Buharî’den ve İbni Abidin gibi fıkıh kitaplarından zâlim sultanla alâkalı bahislerin çıkarılması; mushafların Çemberlitaş külhanlarında yakılması gibi iddialar vardı. Mithat Cemal, Üç İstanbul kitabında, “Buhari’yi yaktılar” sözü üzerine, romanın Jön Türk kahramanı Adnan’a, “Buhari’yi yaktırmasaydı, Şarki Rumeli’yi düşmana veren adama kızmayacaklardı” dedirtir.
Tanin ve Servet-i Fünun’daki Jön Türk kalemlerinin bu ithamları bir tarafa, Reşit Rıza’nın yazıp, şair Âkif’in Sırat-ı Müstakim’de tercümesini neşrettiği makalelerde, Padişah, “Millet açlıktan ölürken millî serveti sefahatine harcayan, masasında en nefis şarapları içen, ecnebi bankalara para kaçıran, din kitaplarını toplayıp yaktıran” biri gibi tasvir edilir.
Kaçak matbaalar
Osmanlı Devleti’nde din kitaplarının matbaa ile basılıp çoğaltılmasına 1873 senesinde izin verilmişti. Sultan Hamid devrinde, her kitabın tab’ı için ruhsat alınması; din kitapları ve mushafların ise ilmiye encümenince tedkik edilmesi mecburiyeti getirilmişti. Bu iş için ulema ve hafızlardan müteşekkil encümenler teşkil edilmiş nizamnameler hazırlanmıştır.
Sultan Hamid, bizzat bastırdığı mushafları, dünyanın en ücra köşesine bedelsiz ulaştırmaya da ayrıca ihtimam ederdi. Osmanlı arşivleri din kitaplarının, bilhassa mushafların noksansız ve hatasız basılmasına dair emirnameler ihtiva eden vesikalarla doludur. (Vesikaları Ahmet Uçar neşretmiştir.)
La havle
İstanbul’da bilhassa Bahçekapı civarında faaliyet gösteren Acem matbaacıları ruhsatsız (kaçak) kitap basıp yayardı. Bunların ekseriyetinde imla hataları bulunurdu. Hükûmet, emirlere uyulmaksızın basılan kitapların piyasaya sürülmesine mâni olur; bu kitaplar, Unkapanı’na yakın bir yerde yakılarak imha edilirdi.
Öyle anlaşılıyor ki, muhalifleri bunu, sonradan dünya Müslümanlarının halifeye olan itibarını yok etmek üzere tahrif ederek kullanmıştır. Hatta İttihatçılar, 1902’de Maarif Nazırı olan Celal Paşa’ya bu kitapların bedelini tazmin ettirmişledir.
Sultan II. Abdülhamid’in hayatını hep düşmanları yazmıştır; üstelik bunlar şimdi bile tesirini icra etmektedir. Onun gibi, sadece memlekette değil, bütün İslâm âleminin ilmî tenevvürü için çalışan; üstelik yerlere atılır da hürmetsizlik olur diye üzerinde mübarek yazı ve resimler bulunan kibritlerin imal ve ithalini menedecek kadar dine olan hürmeti herkesçe müsellem bir padişaha bu gibi ithamlarda bulunanlara ancak la havle denir.
Yakılan Buharî
Öteden beri her gün Buharî okumayı âdet edinmiş olan Padişah, sürgünde iken gazetelerde Buharî yaktırdığına dair haberleri duyunca, Doktor Atıf Bey’e, “Piyasadaki Buharî-i şerifler hep hatalı idi. Mısır’da sahih bir nüsha olduğunu işitip getirttim. Onu bastırdım. İsteyene bir nüsha verdim. Bunu hizmet için yaptım. Dedikodu, milletin eski bir hastalığıdır” demiştir.
1301’de vefat eden Ebu’l-Hüseyn Yûnînî’nin hazırladığı bu nüsha, ilim çevrelerince en sahih Buharî nüshası kabul edilir. 1895 senesinde, çoğu Ezher’den 16 kişilik bir ulema heyetinin tetkikinden sonra Padişah’ın kendi cebinden neşrettirdiği bu nüsha, bugün bile çok tutulmaktadır...
Kitap yakma tarihçesi
Otoritenin fikrine aykırı kitapların yakılması çok eski bir an’anedir. Daha Milattan Evvel 213 senesinde, Çin’de resmî tarihe uymayan bütün tarih ve felsefe kitapları yakılmıştı. İmparator Hoang Ti, bilginin insanlığa kötülük getirdiğine inanırdı. MS 160’ta Paflagonya’da (Kastamonu) Epikür’ün kitapları yakılmıştı. 292’de Roma İmparatoru Diocletianus, Mısır dilinde yazılmış simya metinlerini ve 303’te de Hıristiyanlığa ait metinleri yaktırmıştı. Romalı General Flavius Stilico (365-408), kehanetle alakalı Sibyllian Kitapları’nı yaktırmıştı. Bu da sadece resmî tarih ve ideolojiye aykırı kitapların değil; tehlikeli görülen kitapların da yakıldığına belki ilk misaldir.
325 İznik Konsili’nden sonra da, konsil kararına aykırı düşen Aryus’a ait bütün din kitapları yakılmıştı. 333’te Büyük İskender, Persepolis Kütüphanesi’ni yaktırmış; 12 bin cilt eser yok olmuştu. Aynı şey onun kurduğu İskenderiye Kütüphanesi’nin başına gelecek; Roma işgali sırasında yanan kütüphanede 900 bin cilt kitap helak olacak; kalanları da 391’de Pagan inancına dair diye Patrik Teofilos tarafından yaktırılacaktır. Üstelik bu kıyım, Müslümanların üzerine yıkılacaktır.
435 yılında İstanbul Patriği Nestorius’a ait kitaplar toplatılıp yakıldı. XIII. asırda Katolik Kilisesi’nin heretik ilan ettiği Fransa'daki Katar mezhebine ait kitaplar yakıldı. Meşhur Yahudi din adamı ve filozof Maymonides’in yazdığı Kafası Karışmış Olana Rehber 1233’te Fransa'da Montpellier'de yakıldı. Ayrıca Yahudi dininin kaynağı Talmud, başta Fransa olmak üzere Avrupa memleketlerinde yasaklanan ve yakılan kitapların başında gelir.
Reformcu Jon Hus’un fikirlerinin anlatıldığı John Wycliffe’in kitabı 1410'da Prag Başpiskoposu tarafından yakıldı. 1492’de İspanya Engizisyonunun Reisi Rahip Tomás de Torquemada’nın emriyle, Talmud ve İslâmî eserler başta olmak üzere, Katolik ideolojisine aykırı bütün kitaplar yakıldı. 1497’de, Floransa’da marjinal rahip Savonarola’nın bağlıları, Boccaccio'nun Decameron’u ve Ovidius’un eserleri başta olmak üzere dine aykırı gördükleri kitapları toplayıp yaktılar. 1499’da Granada Başpiskoposu Ximenes’in emriyle, Gırnata Kütüphanesi’ndeki bir milyonun üzerindeki Arapça ve İbranice kitap yakıldı. Fizikçi Pierre Curie’nin, “Bu kıyımdan kurtulan 30 bin kitapla atomu parçaladık. Yarısı kalsaydı, şimdi galaksiler arasında geziyorduk” dediği rivayet edilir.
1525’te William Tyndale’in İncil tercümesi devlet emriyle yakıldı; kendisi de idam edildi. 1553’te Batlemyus’un coğrafya kitabını tercüme eden Servetus, Cenevre şehir konseyince mahkûm edilerek, kitapları ile beraber yakıldı. İspanya’nın Meksika Yukatan’daki valisi Diego de Landa, 1562’de Mayalara ait kitapları yaktırdı. Martin Luther’in Almanca İncil tercümeleri 1624’te Papa emriyle yakıldı. 1683’te Thomas Hobbes’un kitapları Oxford’da yakıldı. En enteresan kitap yakma hadiselerinden biri 1760’ta İsviçre’de cereyan etti. Simeon Uriel Freudenberger’in Wilhelm Tell’in bir efsane olduğunu yazan kitabı toplatılarak Altdorf halkı tarafından yakıldı. Altdorf, William Tell'in oğlunun başındaki elmayı vurduğu yerdi.
Fransız İhtilali’nin meşhur ve kanlı lideri Robespierre, 1793'te dinî kitapların, ayrıca krallık ve kralları öven kitapların tamamını yaktırdı. Aynı şeyi 1917’de Çar’ı tahttan indiren Bolşevikler yaptı. XX. asırda diktatörlüklerin hemen hepsinde kitap yasaklama ve yakma hadiselerine rastlanır. 1928’deki Harf İnkılabının ardından resmî veya hususi kütüphanelerdeki nice kitap Osmanlıca olduğu gerekçesiyle ateşe verilmiştir. Kâzım Karabekir’in Nutuk’a reddiye mahiyetindeki İstiklal Harbi'nin Esasları kitabı 1933’te hükûmetçe toplatılıp yakılmıştır. Hem Tek Parti devrinde, hem de hiç eksik olmayan darbe devrelerinde nice kitap toplatılıp aynı akıbete uğratılmıştır.
En parlak kitap yakma hadisesini Naziler gerçekleştirmiştir şüphesiz. Essen kütüphane müdürü Richard Euringer, Yahudi yazarlara ait veya Nazi ideolojisine uymayan kitapların listesini hazırladı. Listede 180 bin kitap bulunuyordu. Nazi Partisi Gençlik Teşkilatı’nın liderlik ettiği şuursuz bir kalabalık, 10 Mayıs 1933 gecesi Berlin’de 20 bin kitabı yaktı. Yakma muamelesi günlerce devam etti. Karl Marx, Thomas Mann, H.G. Wells, Heinrich Heine, Erich Maria Remarque gibi yazarların eserleri de yakılanlar arasındaydı.
Savaşlar, nice kütüphanelerin yanması ve kitapların ortadan kalkması neticesini doğurdu. Kartaca Kütüphanesi’ndeki kitaplar, Romalılar; Roma Kütüphanesi, Vizigotlar; Bergama Kütüphanesi Kleopatra; Bağdad Kütüphanesi, Moğollar tarafından yakılmıştır.
1981’de Sri Lanka'daki Güney Asya'nın en zengin kütüphanesi Jaffna Kütüphanesi yakıldı. Arasında nadide palmiye yaprağı yazmalarının da bulunduğu 95 bin kitap yok oldu. Bosna Muharebeleri esnasında Saraybosna’daki Şarkiyat Enstitüsü’ne atılan yangın bombaları; binlerce kitap ve el yazma koleksiyonlarını kül etti. Bu, tarihte tek seferdeki en büyük kitap katliamı sayılır. Kütüphane memurları, büyük fedakârlıklarla bombalar altında bu kitaplardan kalanını kaçırmaya ve mikrofilme almaya muvaffak oldular...
Pr. Dr. Ekrem Buğra Ekinci Türkiye Gazetesi